YAZARLAR
KATEGORİLER
- Ahmet Latif (5)
- Anlık Yansımalar (26)
- Damlalar (129)
- Düş Sözlüğü (1)
- Genel (245)
- İsmet Selim (134)
- Komik Diyaloglar (1)
- Ömer Faruk (77)
- Ömürlük (1)
- Ranâ Kurşunî (17)
- Yazarlarımızdan Özlü Sözler (12)
ARŞİVLER
- Ocak 2024 (2)
- Eylül 2023 (1)
- Kasım 2022 (1)
- Temmuz 2022 (2)
- Nisan 2022 (1)
- Mart 2022 (1)
- Şubat 2022 (4)
- Ocak 2022 (1)
- Aralık 2021 (1)
- Ağustos 2021 (13)
- Temmuz 2021 (4)
- Haziran 2021 (6)
- Mayıs 2021 (7)
- Nisan 2021 (11)
- Mart 2021 (12)
- Şubat 2021 (13)
- Ocak 2021 (12)
- Aralık 2020 (15)
- Kasım 2020 (16)
- Ekim 2020 (16)
- Eylül 2020 (17)
- Ağustos 2020 (15)
- Temmuz 2020 (15)
- Haziran 2020 (11)
- Mayıs 2020 (12)
- Nisan 2020 (15)
- Mart 2020 (9)
- Şubat 2020 (9)
- Ocak 2020 (8)
- Aralık 2019 (8)
- Kasım 2019 (8)
- Ekim 2019 (9)
- Eylül 2019 (9)
- Ağustos 2019 (8)
- Temmuz 2019 (8)
- Haziran 2019 (7)
- Mayıs 2019 (10)
- Nisan 2019 (9)
- Mart 2019 (7)
- Şubat 2019 (2)
- Eylül 2018 (1)
- Nisan 2018 (2)
- Eylül 2017 (1)
- Nisan 2016 (1)
- Ocak 2016 (1)
- Ekim 2015 (4)
- Temmuz 2015 (1)
- Mayıs 2015 (1)
- Şubat 2015 (5)
- Ocak 2015 (6)
- Kasım 2014 (1)
- Ekim 2014 (8)
Bültenimize abone olun
30 Kasım 2020
Ateş Amca ölmüş. Tek katlı evinin çatısını temizlemek için merdivenden çıkarken düşüp, ölmüş.
Kimim ben? Hala yok muyum? Oldum da kayıp mı oldum? Olamadım da yok mu oldum? Hem heryerdeyim, hem yokum. Her şey heryerde. Bilip de yapamamak, bilmeden yapmak istemekten daha mı acı verici? Hiç, bilmeden yapmak isteyenlerden olmadım ki bileyim.
Bazan bir koku diriltir benliğimi, bazan bir ezan sesi. Ama kesin olan bir şey var ki kendi kendine dirilmiyor meret! Öldürmemek aslolan. Ama gözümü üzerinden eksik etmeyecek değilim ya benliğimin. Ben Allah değilim. Hem benliğime aşık da değilim. Bazan görmek bile istemediğim olmuştur. İnsanın hep kendi ile yaşaması çok zor, hiç çekilir şey değil. Her gittiği yere kendini de götürmesi, hep kendini dinlemesi, sırtında hep bedenini taşıması… Çok zor. “Zor güzeldir.” Ben zoru sevmiyorum. Asıl mesele bu.
28 Kasım 2020
Söyleyen ve kendisine söylenen babından farklı değerlendirme yapılabilecek dostluk. Bunu siz söylediğinizde, vefasızlık etiketi size fakat karşı taraf söylediğinde kendisine ilişecektir. Kötü günde beliren dostluklardan, neşeli günlerin dostluklarına doğru bir evrim süreci halindeyiz de, öncesinde sormak gerek; dost neydi? Ben de tam bundan bahsedecektim…
26 Kasım 2020
Hep ertelediklerimden, sürekli bir telaş içinde olma sebebim.
24 Kasım 2020
devam filmi gibi oldu. seversin. bahane ardına gizlenecek kadar derin bir orman. insan hiç üşenmez dalar o ormana. ve kendisini bir şekilde kapatmak istediği her an yapar bunu. nerede ve kiminle olduğunun bir önemi yok. sen mi? o ormanın içinden yıllardır çıkmıyorsun, bakışlarınla bile. insanın bakışları bahanesini ortaya koyar mı? senin için veya senin açından bakıyorsak emin ol, öyle.
23 Kasım 2020
Hayatımdaki her şey her yerde. Şöyle bir bakıyorum da o kadar dağıtmışım ki her şey her yerde kalmış. Yapamadıklarım, başlayıp yarım bıraktıklarım, bakıp çıktıklarım … Dağıtmışım. Darmadağın arkam.
Toplamak için bir hayata daha ihtiyacım olur mu? Listeler, yapılanlar, yapılacaklar … Yoksa bu hayatta “bitti” dersem, tüm dağınıklıklar derlenip toparlanmış olur mu? Bir avuç toprak mı, bir avuç ‘yapılacaklar’ mı paklar benim kulluğumu?
22 Kasım 2020
serzeniş olarak bil sen. yine de. aslında söylenecek çok şey var, haykırıp yüzüne ne varsa söylemek. fakat bu çokta mümkün değil. tabii mümkün olmayışının nedeni bu işin zor olmasından ziyade, frekanslarımızın tutmaması, artık söylenecek hiçbir şeyin fayda etmeyişinden başka bir şey değil. insanlar arasındaki ilişkinin konuşmak zorlaştığında koptuğunu bilirim. en azından tecrübem bu gösterdi. bu sana sığ gelebilir, benim başıma gelen şeylerin sana sığ gelmesi çok normal. çünkü sen “senenin bu zamanları hiç olmadın”.
kim bilir seni yazmaya devam ederim belki…
19 Kasım 2020
Başka bir kapı olmadığını bilerek yönelmek.
O’ndan başka yardım edecek olmadığını bilerek yönelmek.
O’nu düşünmek ve sadece O’na yönelmek.
Her an O.
O, her anımız.
17 Kasım 2020
yine yalnız geçirdiğim dönemlere bağlayacağım. böyle seviyorum. çünkü madem yalnızlık vazgeçilmez bir parçam, o halde ben de bunu bu şekilde değerlendiririm. zaten farkında olmadan bu şekilde değerlendirmişim, haberim yok. haberim yok derken, haberimin olmadığını bilmiyordum fakat daha sonra aklı başında bir düşünüş ve kavrayışla, bununla donanmış ve ömrümün her bölümü, bu şekilde geçmiş, anlamış, kavramış oldum.
Allah’ın yürü ya kulum demesi üzerine genç bir dimağın, ayaklarındaki az buçuk yeteneğin üzerine düşmesi, para kazanmaktan ziyade, ülkü ve idealinin peşinden koşmak için o meşin yuvarlağın sürekli bir takipçisi oldum, durdum. bırakamıyor, sürekli oynuyordum, rüyamda, evde, okulda, banyoda, tuvalette, sürekli oynuyordum. aklımdan oynuyordum, sürekli oynuyordum. seviyordum çünkü. idealim buydu, futbol ile anlatabilirdim, örneği çoktu, neden olmasındı?
öyle ki; kullanamadığım ayağımın bile artık cevap verdiği döneme gelmiştim. ben üstüme düşeni yapıyor ve çalışıyordum. detaya girip seni de boğmaktansa, meramımı anlattığım sürece beni dinledin, yine dinle ve kısa bir öz geçeyim diye konsantre doz veriyorum.
sahanın içindeki “yalnız” 3 numara bendim. sahanın bana bakan tel örgüleri hep boştu. insanın gözleri arar ya bazen, o gözler hiçbir zaman aradığını bulamadı. ta o zamandan belliymiş yalnızlığın bir reçetesini bulamayacağım, ta o zamandan belliymiş ruhun gelgitlerine ve gri bulutların yağmurdan önceki susuz kükreyişlerine.
kişinin yalnızlığını ifade şekli nasıl olmalıdır? içinde kopan fırtınaları, maruz kaldıklarını, o boş bakışların arkasındaki ruhsal hayal kırıklıklarını nasıl ifade edebilir?
çitlerin bana tarafı hep boştu, ben sahanın içinde bağırırken, duyurmaya çalıştığım ses, arayış içindeki gözlerim, hiç karşılık bulmadı. bunların altında ezilmiş bir gençliğin bunalımı, yalnızlığa da râm olunca, gri bulutların kükreyişi hiçbir anlam ifade etmedi, bir ömür de etmedi zaten.
yine seni boğdum yalnızlığıma, affet beni olur mu?
16 Kasım 2020
Kalemin bile degerinin kalmadigi cok ahir bir zamanda yasiyoruz.
12 Kasım 2020
Klasik cümle ile başlayalım,
Çağımızın kronik hastalığı; stres.
İş hayatında özellikle kendini ağırdan hissettiren stresin büyük etkileri var insanoğluna. Şimdi burada bunları sayarak doktorculuk oynamayalım.
Konumuz nasıl mücadele edeceğimiz. Burada sayabileceğim çok kolay bir kaç yöntem var. Sizi strese sokan olaylarla ilgili negatif düşüncelere daldığınız anda aklınıza getirmeniz gerekenler;
1- Allah
2- Allah
3- Allah
4- Aileniz
5- Sevdikleriniz
6- Sizi sevenler
Hangi stres, hangi güç sizi bu değerlerden uzaklaştırabilir.
Bu değerlerden hangisi sizin strese girme lüksünüze olanak sağlayabilir.
Bu değerler hariç her şey inceldiği yerden kopabilir. Buyursun kopsunlar!
Eski Yazilar »