YAZARLAR
KATEGORİLER
- Ahmet Latif (5)
- Anlık Yansımalar (26)
- Damlalar (129)
- Düş Sözlüğü (1)
- Genel (245)
- İsmet Selim (134)
- Komik Diyaloglar (1)
- Ömer Faruk (77)
- Ömürlük (1)
- Ranâ Kurşunî (17)
- Yazarlarımızdan Özlü Sözler (12)
ARŞİVLER
- Ocak 2024 (2)
- Eylül 2023 (1)
- Kasım 2022 (1)
- Temmuz 2022 (2)
- Nisan 2022 (1)
- Mart 2022 (1)
- Şubat 2022 (4)
- Ocak 2022 (1)
- Aralık 2021 (1)
- Ağustos 2021 (13)
- Temmuz 2021 (4)
- Haziran 2021 (6)
- Mayıs 2021 (7)
- Nisan 2021 (11)
- Mart 2021 (12)
- Şubat 2021 (13)
- Ocak 2021 (12)
- Aralık 2020 (15)
- Kasım 2020 (16)
- Ekim 2020 (16)
- Eylül 2020 (17)
- Ağustos 2020 (15)
- Temmuz 2020 (15)
- Haziran 2020 (11)
- Mayıs 2020 (12)
- Nisan 2020 (15)
- Mart 2020 (9)
- Şubat 2020 (9)
- Ocak 2020 (8)
- Aralık 2019 (8)
- Kasım 2019 (8)
- Ekim 2019 (9)
- Eylül 2019 (9)
- Ağustos 2019 (8)
- Temmuz 2019 (8)
- Haziran 2019 (7)
- Mayıs 2019 (10)
- Nisan 2019 (9)
- Mart 2019 (7)
- Şubat 2019 (2)
- Eylül 2018 (1)
- Nisan 2018 (2)
- Eylül 2017 (1)
- Nisan 2016 (1)
- Ocak 2016 (1)
- Ekim 2015 (4)
- Temmuz 2015 (1)
- Mayıs 2015 (1)
- Şubat 2015 (5)
- Ocak 2015 (6)
- Kasım 2014 (1)
- Ekim 2014 (8)
Bültenimize abone olun
29 Nisan 2021
zor olsa da; sevilen özellikleri bulunan şeylerin keşfedilmesiyle metâya olan alışkanlıktır bu. denenmeyen şeylere karşı verilen doğal tepkimeleri saymazsak, vücut sanırım her şeye alışıyor. bu bir günün sabahına uyanıpta gerçekleşebilen şeyler olduğu gibi günler ve geceler boyu hazırlığı yaptığın halde bir türlü gelmek bilmeyen o “alışmanın” yanından bile geçmez. fakat o hazırlıklar öyle veya böyle meyvesini bir sonraki günün sabahına uyandığında yatağının baş ucunda olacaktır.
yola koyul, hiç olmazsa.
27 Nisan 2021
Yaşamınızın en güzel lezzetidir dost muhabbeti, tadı damağınızda kalan. Dünyanın birinci harikasıdır. Ufkunuzu açar da oturduğunuz yerden kâinatı gezersiniz. Rabbim hepimize muhabbetine doyum olmayan, arkanızı dönebileceğiniz, kavuşmayı özlediğiniz dostlar nasip etsin. Benim var. Elhamdülillah.
23 Nisan 2021
Bir müslüman ne kadar tamamsa o kadar eksiktir aslında.
Kara pençe
böğrüme saplanmış
ben ve ihtilalim
sineme çektiğim
yolun yarısı gidilmiş
aşılmış engeller tek tek
yok olmak adına
birkaç söz
birkaç damla gözyaşı
Sevgiye ve Sevgiliye dair…
19 Nisan 2021
İnsan boş kalmamalı. Ama bu boşlukta nasıl olacak?
15 Nisan 2021
Ben başka bir şeye gülüyordum. Senin söylediğin şeyin üzerine gelmesiyle gözlerimdeki tebessümü de yakalamış oldun. Kendi dünyamda kopan bir kahkaha başıma sık sık gelmeye başladı. İnsan kendi kendine gülerken de mutlu olabilir hatta daha da çok olabilir. Hangi hareket, hangi tavır, hangi hal seni güldürmeye sevk etmişse bunu izah etmeye çalışmak tüm büyüsünü bozabilir. Kendi kelimelerinle ruhuna gelen aksi ise daha kolay.
12 Nisan 2021
Bir mide bulandırıcı Ramazan daha. Bu kez Hakan’la geldi. Tüm ailesinin yükünü 11 yaşında üzerine alan Koca Hakan. Benim yetim kaldığım yaşta, o lösemi olmuş. Hakanlık taslayan küçük insanların, ‘küçük insan’ olma derdindeki Koca Hakan’ı o. Hakan Dağdeviren. Sadece dağların değil, hakanlık taslayan küçük insanların da deviremeyeceği Koca Hakan. Bakalım Arş bir kez daha sallanacak mı? Bakalım namaz, oruç, zekât, hac yasaklanıp da Kâinat tümüyle Hakan’ı ayağa kaldırmaya çalışacak mı? Bakalım Allah incinecek mi? Hakan’ın, Koca Hakan’ın iki dudağına bakar hepsi.
Şimdilik bu kadar. Hakan isterse, devamı da gelir.
Not: Bu yazı anne Sabriye Dağdeviren’den doğma, baba Gökhan Dağdeviren’den olma, Hakan Dağdeviren’in Allah’ın kulu olduğuna şehadet etmek için yazılmıştır.
11 Nisan 2021
Hakkıdır Hakk’a tapan milltimin istiklal.
10 Nisan 2021
“kim onlar?” dediğini duyuyorum. hani hayatındaki insanlar tarafından yok sayılmış ve umursanmamış, fikirleri kâle alınmamış kişi var ya? o işte. bunları anlatıyorum diye herhangi bir şeyin altında ezildiğimi, hor görülüp, yapay birtakım duygulara kapıldığımı sanma. nasır tutmuş kabuk parçası darbeyi asla hissetmez, darbe ne kadar sert olursa olsun, kötü görünen nasır parçası o bölgeyi darbeye maruz kalmaktan korur, bu net.
aslında özlemi duyulan şey; bir şey danışılan, soru sorulan biri olmak değil, değer verdiğini ve sevdiğini düşündüğün insanların kayıtsızlığı ve vurdumduymazlığı. silikleştirilmeye çalışılmak, birileri tarafından görmezden gelinmeye çalışılmak ki; burada bahsi geçenler tırnak içinde sevdiğini ve seni sevdiğini düşündüğün kişiler, yahut aranızda kan bağı olup, “sevginin doğal yolla geldiğini düşündüğünüz kişilerin” olması.
tüm bunların altında yatan şey bir arayış değil, doğal bir beklenti hepsi bu, insanlığın doğallığı, acizliğin doğallığı. gelmeyişi, bilinmemişliği, özlemi hasreti ise; belli bir zamandan sonra yaşanan bu pratikler artık nasırlaşmış bir et parçası haline gelmenize vesile olur ki, sanırım istenen ve beklenen de budur. sonrasında alınan darbelerin bir anlamı yok, duvara sekip düşen bir pelte gibi olur tüm o darbeler, ne zarar verir ne de leke bırakır, ne de üstünüze yapışır. bu anlamdaki hissizlikte tam olarak o esnada kendini gösterir, uzun zamandır yanınızda olmasına rağmen, nasırlaşmış alanların çokluğu ancak o zaman ortaya çıkar, dank eder ve merhaba der.
merhaba ben geldim.
05 Nisan 2021
Neden bir hüzün vardır ışık yanan evlerde? Herkes elinde olmayan huzuru mu arar? Geçmişini, gençliğini, çocukluğunu anar belki de sarı ışıklı, soluk benizli silüetlerde insanlar. Bir sehpa, bir somya, bir siyah-beyaz tüplü televizyon, bir anne ve bir çocuk. Yemek, ödev, televizyon ve uyku. Ve ardından gelen, huzur kılığına bürünmüş elem ve keder. Hepsi yanyana, dipdibe, dirsek temasında hizaya gelmiş. Daha çok anlatasım vardı bu tabloyu ama gözlerimi kapatıp, içine girip, geçmişime dönerek, hatırlayarak bizzat yaşamak dürtüsü ağır bastığından “Dur” dedim kendime. “Yazma, yaşa!”
Bir de anladım ki ‘sen’, ‘BEN’ değil ‘sen’ neysen oymuşsun. Değişmeyecekmişsin. Çok iyi bildiğim gibi. ‘sen’ ve ‘sana’ dair hiçbir şey değişmeyecekmiş. Anladı’M’.
Eski Yazilar »