YAZARLAR

KATEGORİLER

ARŞİVLER

Bültenimize abone olun

28 Şubat 2019

Sultanım,

Bilirim ki dünya sonludur.

Bilirim ki son yakındır.

Ve yine bilirim ki yakın belirsizdir…

Bu kadar sonlu, bu kadar yakın

ve bu kadar belirsiz bir hayat içinde,

sen benim için, fethedilmeyi bekleyen sonsuz uzaklıktaki en belirgin ülke toprağısın.

Seni kuşatmaya yeltendikçe, elimde kılıç tek başıma kale kapısında buluyorum kendimi.

Askerlerini cepheye süremeyen aciz bir komutan sanki.

25 Şubat 2019

İçimde volkanlar patlar sanırdım,

Bir kibrit alevinde sönük kaldılar.

                                  Ahmed Latif

İnsanoğlu tabiatı veya fıtratı gereği, çevresinde olup biten olaylara aklı ermeye başlamasından itibaren ‘inşa etme’, ‘değiştirme’ gibi fiilleri kazanmaya başlar. Beğenmediği, kendine hoş gelmeyen mefhumlara karşı kendi doğrularını uygulamaya çalışır. Ölçer, biçer ve yavaş yavaş kendi doğrularının, başkalarının doğrularıyla uyuşmadığını fark eder. Bunun için mücadele etmek ister tabii ki. Mertçe, inatla, bildiği dosdoğru yoldan taviz vermeksizin mücadele etmek ister. Eder de belki. Ama Ahmed Latif kardeşimin “İçimde volkanlar patlar sanırdım” dizesindeki ‘sanmak’ fiilini bizzat damarlarında hissedene kadar.

Derken seneler gelip geçer, ömür bir su gibi akar gider. Pişmanlıkları kabul etmeyecek kadar inatçı olunan seneler çok arkalarda kalmıştır artık. “Bir kibrit alevinde sönüp kalan” volkanlar hiç bir ‘iç’ te patlamıyordur artık. Tam da bu noktada bana kalırsa ‘bıçak sırtı’ diyebileceğimiz bu noktada  “80 yaşına gelsem, 85 yaşımda yaptıracağım okulu, kuracağım şirketi, görmediğim ülkelere gitmeyi düşünürüm.” diyebiliyor muyuz acaba? Tabiri caizse kırılan belleri doğrultabiliyor muyuz? İşte buna bakmak lazım.

Yanlış anlaşılmasın. Ölümsüz ve herşeye muktedir varlıklar olduğumuzu düşündürmek istemiyorum kimseye. Tam aksine bir gün gelir de, cüzi irademize verilen hayatta  “Bir hoş seda” bırakıp bırakamadığımız sorulduğunda ‘sedasızca’ kalakalmaktan korktuğum için bu ironik tabloyu çiziyorum. Bana kalırsa işte bütün bu siyah-beyaz tabloları içimizde barındırabildiğimiz müddetçe insanız biz. Gerçekleştirebildiğimiz, gerçekleştiremediğimiz, gerçekleştireceğimiz ve asla gerçekleştiremeyecek olduğumuz hedeflerimiz olmasa insan olmamızın ne anlamı kalır ki?