YAZARLAR
KATEGORİLER
- Ahmet Latif (5)
- Anlık Yansımalar (26)
- Damlalar (129)
- Düş Sözlüğü (1)
- Genel (245)
- İsmet Selim (134)
- Komik Diyaloglar (1)
- Ömer Faruk (77)
- Ömürlük (1)
- Ranâ Kurşunî (17)
- Yazarlarımızdan Özlü Sözler (12)
ARŞİVLER
- Ocak 2024 (2)
- Eylül 2023 (1)
- Kasım 2022 (1)
- Temmuz 2022 (2)
- Nisan 2022 (1)
- Mart 2022 (1)
- Şubat 2022 (4)
- Ocak 2022 (1)
- Aralık 2021 (1)
- Ağustos 2021 (13)
- Temmuz 2021 (4)
- Haziran 2021 (6)
- Mayıs 2021 (7)
- Nisan 2021 (11)
- Mart 2021 (12)
- Şubat 2021 (13)
- Ocak 2021 (12)
- Aralık 2020 (15)
- Kasım 2020 (16)
- Ekim 2020 (16)
- Eylül 2020 (17)
- Ağustos 2020 (15)
- Temmuz 2020 (15)
- Haziran 2020 (11)
- Mayıs 2020 (12)
- Nisan 2020 (15)
- Mart 2020 (9)
- Şubat 2020 (9)
- Ocak 2020 (8)
- Aralık 2019 (8)
- Kasım 2019 (8)
- Ekim 2019 (9)
- Eylül 2019 (9)
- Ağustos 2019 (8)
- Temmuz 2019 (8)
- Haziran 2019 (7)
- Mayıs 2019 (10)
- Nisan 2019 (9)
- Mart 2019 (7)
- Şubat 2019 (2)
- Eylül 2018 (1)
- Nisan 2018 (2)
- Eylül 2017 (1)
- Nisan 2016 (1)
- Ocak 2016 (1)
- Ekim 2015 (4)
- Temmuz 2015 (1)
- Mayıs 2015 (1)
- Şubat 2015 (5)
- Ocak 2015 (6)
- Kasım 2014 (1)
- Ekim 2014 (8)
Bültenimize abone olun
28 Şubat 2019
Sultanım,
Bilirim ki dünya sonludur.
Bilirim ki son yakındır.
Ve yine bilirim ki yakın belirsizdir…
Bu kadar sonlu, bu kadar yakın
ve bu kadar belirsiz bir hayat içinde,
sen benim için, fethedilmeyi bekleyen sonsuz uzaklıktaki en belirgin ülke toprağısın.
Seni kuşatmaya yeltendikçe, elimde kılıç tek başıma kale kapısında buluyorum kendimi.
Askerlerini cepheye süremeyen aciz bir komutan sanki.
25 Şubat 2019
İçimde volkanlar patlar sanırdım,
Bir kibrit alevinde sönük kaldılar.
Ahmed Latif
İnsanoğlu tabiatı veya fıtratı gereği, çevresinde olup biten olaylara aklı ermeye başlamasından itibaren ‘inşa etme’, ‘değiştirme’ gibi fiilleri kazanmaya başlar. Beğenmediği, kendine hoş gelmeyen mefhumlara karşı kendi doğrularını uygulamaya çalışır. Ölçer, biçer ve yavaş yavaş kendi doğrularının, başkalarının doğrularıyla uyuşmadığını fark eder. Bunun için mücadele etmek ister tabii ki. Mertçe, inatla, bildiği dosdoğru yoldan taviz vermeksizin mücadele etmek ister. Eder de belki. Ama Ahmed Latif kardeşimin “İçimde volkanlar patlar sanırdım” dizesindeki ‘sanmak’ fiilini bizzat damarlarında hissedene kadar.
Derken seneler gelip geçer, ömür bir su gibi akar gider. Pişmanlıkları kabul etmeyecek kadar inatçı olunan seneler çok arkalarda kalmıştır artık. “Bir kibrit alevinde sönüp kalan” volkanlar hiç bir ‘iç’ te patlamıyordur artık. Tam da bu noktada bana kalırsa ‘bıçak sırtı’ diyebileceğimiz bu noktada “80 yaşına gelsem, 85 yaşımda yaptıracağım okulu, kuracağım şirketi, görmediğim ülkelere gitmeyi düşünürüm.” diyebiliyor muyuz acaba? Tabiri caizse kırılan belleri doğrultabiliyor muyuz? İşte buna bakmak lazım.
Yanlış anlaşılmasın. Ölümsüz ve herşeye muktedir varlıklar olduğumuzu düşündürmek istemiyorum kimseye. Tam aksine bir gün gelir de, cüzi irademize verilen hayatta “Bir hoş seda” bırakıp bırakamadığımız sorulduğunda ‘sedasızca’ kalakalmaktan korktuğum için bu ironik tabloyu çiziyorum. Bana kalırsa işte bütün bu siyah-beyaz tabloları içimizde barındırabildiğimiz müddetçe insanız biz. Gerçekleştirebildiğimiz, gerçekleştiremediğimiz, gerçekleştireceğimiz ve asla gerçekleştiremeyecek olduğumuz hedeflerimiz olmasa insan olmamızın ne anlamı kalır ki?