YAZARLAR

KATEGORİLER

ARŞİVLER

Bültenimize abone olun

28 Kasım 2019

Azimli olmak.

Bir işi yapma iradesi ortaya koymak.

Başlanılan işe süreklilik kazandırmak.

İnsanoğlunun en çok zorlandığı konulardan. Bir çoğumuz okula giderken kullandığımız defterlerin ilk sayfalarının güzel yazılı ve düzenli olduğunu, sonraları yazının çirkinleştiğini, düzenin bozulduğunu hatırlarsınız.

Bu konuda istikrarlı olabilmek çok önemli. İnsanın hayat boyu başarılı olmasının en büyük sırrı belki de bu.

Mucitlerin de özelliklerinden sayılabilir azmetmek. Aksi halde yüzlerce yanlış denemenin sonunda doğruya ulaşmaları pek mümkün olmazdı.

İnsanı sürekli aktif tutan şey de aslında hedefinin önemi, hedefine verdiği anlam. Bir insan hayatını kurtarmaya çalışırken hayal edin kendinizi. Herhangi bir duraksama, bekleme, gelişigüzel davranma sergileyebilir misiniz? Tabiki hayır. O zaman yaptığımız bütün işler için hayati öneme sahip olduğuna kendimizi ikna edebilirsek belki azmetmek konusunda bir yardımı dokunur.

Denemekte fayda var.

25 Kasım 2019

Dünya çok acaip. Çocukların renkli küçük topları gibi. Hele üzerindeki bizler. O küçük toptan, yani dünyadan büyük olduğumuzu zannederiz bazan. Kimi başarısını sosyal medyada herkesle paylaşır, kimi inancıyla heyecanlanır umresini paylaşır, kimi de benim gibi ailesini, eşini, oğlunu özler kendine doğru yolculuğa çıkar ama hiç hedefine varamaz. Onun için maksat ‘yolda olmak’tır, durmak değil …

21 Kasım 2019

Tuval, fırça ilk “lekeyi” sürdüğünde üzerine, üzülüp ağlamadı.
Beyazlık kaderi, beyaz kalmak derdi değildi çünkü.

Yaratılış sırrının derdine düştü tuval.
Seyre daldı üzerine her vurulan fırça darbesini. Bazen anlamsız buldu bir rengi, ne gerek var diye düşündü. İsyan etmeden baktı sadece. Sabretti.

Fırça darbelerinden canı acıdı kimi zaman.
Ama kendini ressamının ellerine bırakmıştı çoktan.

Günün sonunda üzerine işlenmiş mükemmel bir resmin zemini olmaktan, o resme hayat verenin ellerinden gözlere hitap eden bir sanat eserine dönüşmüş olmaktan dolayı ne kadar mutluydu kim bilir.

Ketenden yapılmış bir bez iken, gösterdiği sabır ve kendini ellerine bıraktığı sanatkara güveni neticesinde, bakanın dönüp bir daha baktığı, üzerine nice anlamların yüklendiği harika bir tabloya dönüşmüş oldu.

Bazen çektiğimiz sıkıntıları bu anlamda yorumlamak gerekli sanki.

18 Kasım 2019

Şu an içinde bulunduğum bu berbat yeri özleyeceğimden eminim. Bu oteli, bu odayı, bu soluk ve soğuk yüzlü insanları bile. Hiç güneş görülmeyen havayı, yalnızlığı ve ıssızlığı da. İçindeyken bir başka, terk edince bir başka davranıyoruz yaşadığımız anlara. Herşeyi umarsızca tükettiğimiz gibi ‘an’larımızı da saygısızca ve fütursuzca geçiriyoruz.

Nankörlük bize göre, tam da insan olana göre. Hep bir kısa yolu bulup kaçmaya, kurtulmaya çalışan bizlere göre. Ahmet Latif kardeşimin “Maddi Zenginlik” başlıklı yazısında bahsettiği sınıfı nereye koyacağız peki. Çalışkanlar sınıfına mı, doyumsuzlar sınıfına mı? Benim iki sınıfta da olmadığım kesin. Eğer kendimi bi yere koyacaksam “mekânlar, yaşanılanlarla güzeldir” sınıfına koyabilirim.

Biz bu dünyaya huzur almaya ve diğer insanlara güven ve huzur telkin etmek için gönderildik. Ne zengin olmak için ne de zenginleri topa tutmak için değil. Şahsen ölçüm, yolda yürürken önümden giden kişi, arkasına bakıp hızlı adımlarla yol değiştiriyorsa kendime çeki düzen vermem gerektiğidir. Her mekânda, her anda ‘selim’ olmak kaygısıyla …

14 Kasım 2019

Çok zengin insan var. Öyle böyle değil. Çok yani. Kocaman kocaman holdingleri olan, ülkenin en zenginlerinden bahsediyorum.

Hani bugün işi gücü bıraksalar hesaplarındaki para ile yedi sülalesi yan gelip yatarak ömrünü tamamlar. O derece zenginler.

Bu insanlar neden hala paralarına para katma derdindeler diye merak ederim. Öylesine zengin bir arkadaşım olmadığı için sorup da içimi rahatlatacak bir cevaba ulaşmış değilim henüz.

Bu zenginlere bakıyorum. Milyarlık ihalelere girip kazanmaya çalışıyorlar hala. Bir sektörden diğerine yelken açıyorlar.

Neden acaba.

Yeni fabrikalar, yeni anlaşmalar, yeni ortaklıklar, yeni ürünler falan..

Yeni sıkıntılar, yeni problemler, yeni huzursuzluklar, yeni başarısızlıklar falan..

Neden acaba.

11 Kasım 2019

Ben. Ney taksimi dinleyince neyini eline alan, ortadoğu araştırmaları okuyunca harita açan ben. 5G cep telefonu haberi duyunca baz istasyonu tasarlayan, Ahmet Uluçay seyredince senaryo yazan ben. Ne paklar bu beni? Kim arıtır pisliklerimi? Kim bir çay demliğine koyar da sabahlara kadar boşalan bardaklara doldurur bu beni? Nasıl sığdırırım bir krem peynir kutusuna tüm hırdavatlarımı?

Şu an kalksam. Önce İstanbul Boğazı’nın yerini değiştirsem. Sonra Kahramanmaraş’ı Babil’in tam ortasına koysam, Mardin’i kâinatın başkenti ilan etsem. Ardından San Fransisko’da, silikon vadisinde kendimi 1 ay mikroçip labaratuarına kilitlesem, kim dur diyebilir bana? Kimlerin umrunda olur yaptıklarım.

En iyisi bu satırlar. Biliyor musunuz? En işe yarayanı bu okuduklarınız. Size bir faydası olmasa da bana iyi geliyor. Bana iyi gelirse sizin için daha güzel şeyler düşünebilirim demek. Benim kullanmadığım zamanlarda beynim sizin kullanımınıza açıktır. Güle güle kullanın. Paylaşımlı beynim hizmetinize amadedir.

08 Kasım 2019

Yapılan teklifin daha da kibar yapıldığına delalet eder.
Kaba bir teklifin kibarca reddedilmesi mümkün değil zira.

+ Zatı âlinize duyduğum teveccühe binaen, bugün sizinle gurub vakti ıhlamur yudumlama ihtimalini gerçeğe dönüştürür iseniz beni mesud edersiniz. Ne dersiniz?
– Hayır diyebilme nezaketsizliğini gösterecek cesareti elimden aldığınız bu kibar teklifinize hangi dereden su getirsem de bir bahane teşkil etse diye düşüncelere gark oldum efendim.
+ Anladım efenim. Beni dinleme olgunluğunu göstermiş olmanız bile ayriyeten bir mutluluk vesilesidir efenim. İlelebet mutlu ve bahtiyar olasınız efenim.

Bir diğer aksi örnek için;

+ Lan kız! Benimle çıkar mısın?
– Yürü git! Sapık!

04 Kasım 2019

Yakında havaalanı var. Çok fazla uçak inip kalkıyor. Çok rahatsız, huzursuz oluyorum. Tıpkı zindanın küçük penceresinden yağan yağmuru seyredip ıslanmak istermiş gibiyim. Kar yağarken, dışarı çıkamayan, sıcak yatağında yatan engelli bir hasta gibi yağan karı seyredip, üşümek isteyen, iç geçiren bir garip gibi hissediyorum kendimi.

Ne kadar imkansız olursa insan imkansız olduğu yönde zihni genişliyor, hayalleri sonsuz oluyor. Elimde olan, küçük küçük anlamları olan sahipliklerim şu yoklukta nasıl da devleşiyor gözümde. Bir gülümseme, bir koku hatta yollardaki kıvrımlar bile. Çıkmakta zorlandığım merdivenler, şimdi sanki kırmızı halı serilmiş de beni bekliyormuş gibi. Gün gelir bu sahiplikler de geçer gider. Elimde kalan bir yazılmış fikir, bir de söylenmiş sözler kalır.